Sayfalar

27 Ocak 2011 Perşembe

Karikatür Merakım

My favorite lesson was the Art when I was in school. I attend a cartoon competition when I was in secondary school and I won the the competition. I also draw cartoons for my friends too in 10 mins.
Years later, the company's visionary leader that I worked for wanted cartoons for his presentation.

We found a cartoonist than he started to draw but somehow he said cartoons deleted from his computer the day before his presentation.

So cartoons should be done in a day. I sat down and I drew myself. Illustrations beautifully painted on the computer. People loved my last-minute drawings .Then I remembered again how much I love to draw.

I am very happy today because I signed up for the cartoon course! This time I'll learn how to do cartoon movies. Hooray!

En sevdiğim ders resim dersi oldu hep. Karikatürle tanışmam da orta okul yıllarındaki karikatür yarışmalarına katılmamla başladı. 10’ar dakikada hem kendim hem arkadaşlarım için yaptığım karikatürler yarışmaya gönderildiğinde pek bir sevinmiştim.

Yıllar sonra çalıştığım firmanın vizyoner lideri ulusal kongrede gösterilmek üzere hedeflerinin karikatürlerinin yapılmasını istedi. Bir karikatürist bulduk haftalarca anlattık istediklerimizi, toplantılar yapıldı, kongreye 2 gün kala çizimlerim bilgisayardan silindi dedi. Durum malum karikatürler lazım 1 günüm var. Oturdum kendim çizdim. Bilgisayarda güzelce boyandı çizimler. Pek sevildi, eğitim materyali oldu benim son dakika çizimleri. İşte o zaman tekrar hatırladım çizmeyi ne çok sevdiğimi.

Bu gün çok mutluyum karikatür kursuna kaydoldum! Şubat’ta başlıyor. İçim içime sığmıyor. Bu kez cartoon film ve karikatür eğitimi alacağım. Yaşasın !!!

20 Ocak 2011 Perşembe

Zanzibar Tanzania












Last day we bought our flight tickets and made our reservations without malaria vaccine to Tanzania ! We are on the plane to Tanzania !!! Sounds crazy ? I guess we're not normal.

It took 8-hour flight from Istanbul to go to one of the most delightful destination. Full 4 hours of sleep, got up at 8 am plane and landed in Tanzania, Darüsselam. Turkish airline made a joke for us and we stopped at Uganda ( It was not written on the ticket so we though it’s a direct flight). In the meantime, captain opened the door of the plane immediately went out down. So in the Uganda iarport Ugandan brothers and sisters fulled the fuel with a big smile. One of them was jumping, he said it is too cold today! It was so funny because the weather was great compare to Turkey. I can not explain how great to go a warm country in November.

Then we landed to Tanzania. But there were a lot of people on the visa line no air-conditioning. Than a angelic man came with a paper holding his hand sooo it was my name! He asked me are you Nadide ? I though I am in trouble!? Later I remembered our last minute reservation. He organized our visa. We did not wait on the line which is great carried our suitcases and we took another small flight to Zanzibar. In Zanzibar we went our agency "a German woman named Corina who is owner the agency helped us to find a wonderful privete island to stay. If you guys planning to go to the Zanzibar during the religious holidays, hotels never answers the phone.Keep in mind! So this great lady made a reservation for us for a 5 stars villas which is operated by a Italian lady, a quiet villa, looks like heaven, Italian cooks, wonderful foods, so that we find ourselves on an magical island.!

Indian Ocean, warm, turquaz ocean. It was the first time that I swam such a warm ocean in my life it was even warmer than Hawaii .. Creamy, caressing your body. Great food eaten. We met 2 couples in the island. German and French. French couple were so sweet. They were on the honeymoon.They did not want to return to France, they said they found peace in Zanzibar .. Two words to describe this beautiful island ! Peace and great food. We collect stones, explore the island, we took our photos at sunset. In our Last night in the privete island, a surprise awaits us a diner prepared on the beach! They had carved the beach a heart-shaped, candles in it . The tables in the middle of the hearts. A very speacial meals with sea food. (Cooker was very kind he knew that I do not like sea food that much he prepared speacial Italian food for me awsome! ).The owner, the Italian lady said "we wanted to do something special for you to remember us," We will never forget this wonderful island! The next day leaved to the airport to hit the road for Serengeti. It is Safari Time! Murat made a long list "have to see animals" such as Lion, cheetah, let's see, let's see hippopotamus, giraffe elephants in the rainy weather, The funnist thing is we saw all animals which are on his list. Our driver said that we are so lucky.

Zanzibarda Issız bir Ada'da !

Son gün alınan uçak biletleriyle, otel rezervasyonu yapmadan hatta malarya aşısı olmadan Tanzanya uçağına binmek… Kulağa çılgınca geliyor değil mi? Biz de normal değiliz sanırım.

İstanbul’dan 8 saatlik uçuşla gidilebilecek en keyifli destinasyonlardan biri için gece yarısı hava alanına gittik. Tam uyku saatinde uçak kalktı sabah 8’de Tanzanya’da Darüsselam’a indik. Arada da bir aktarmamız oldu birkaç saat sonra Uganda’da durduk uçağa başkaları da bindi. Bu esnada uçağın kapısı açık merdivenleri de indirmişler hemen dışarı çıktık. Ugandalı kardeşlerimiz aşağıda yakıt aktarımı yapıyorlar şöyle kocaman bir gülümsemeyle el salladık onlara. Bir tanesi çok sevimliydi zıplıyor yerinde, hava soğukmuş onun için üşüdüğünü gösterir hareketler yapıyor biz de incecik t-shirtlerleyiz. Kasım’da ne keyifli oluyor sıcak bir memlekete gitmek anlatamam.

Sonra anlıyoruz ki uzuun bir vize kuyruğu var klimasız havaalanında. Boynu büyük geçiyoruz kuyruğa. Sonra gözleri alev alev bir Tanzanya’lı kardeşimiz çıkageliyor elinde tuttuğu kağıtta ismim yazılı bu sen misin diyor. Allaaah diyorum başım dertte mi!? Sonradan aklıma geliyor son dakika aradığım bir acenteden bize yardım olmak için gelmiş bu meleksi insan. Hiç vize kuyruğuna girmiyoruz pasaportlarımızı alıyor vizeyi bastırıyor bavullarımızı alıp Zanzibar’a uçuyoruz. Tatam tatammm işte burda da bizi başka biri karşılıyor arabasına binip “Corina isimli Alman bir bayan olan telefonda sohpet ettiğimiz acenta sahibi”ne doğru yola çıkıyoruz. Hiçbir planımız olmadığı için saatlerce ne yapsak nerde kalsak diye düşünüyoruz. Zanzibar’da dini bayramlarda otel rezervanu yapmayın ya da önceden yapın telefonlarını açmıyor kimse. Artık dayanacak halimiz kalmamış hala otel bulamamışız Corina a buraya çok yakın özel bir ada var orda kalmak ister misiniz diyor. Şaka falan diye düşünürken ciddi olduğunu anlayıp zıplamaya başlıyoruz. İtalyan bir bayanın işlettiği 5 villanın olduğu sakin, cennetimsi, italyan aşçıların yemek yaptığı muhteşem bir adada buluyoruz kendimizi.

Hint okyanusunda sular her 8 saatte bir çekildiği için hazır yüksekken mayoları girip sıcacık okyanusa atlıyoruz. Hayatımda girdiğim en sıcak okyanus.. Kremli, vücüdunuzu okşayan bir suyu var. Muhteşem yemekler yeniyor. Biri fransız biri alman 2 çiftle tanışıyoruz. Fransızlar pek tatlı çıkıyor. Balayındalarmış. Uzun ve geç saatlere kadar çalıştıkları için burda huzuru bulmuşar hiç dönmek istemiyorlar Fransaya.. İki güzel gece geçiriyoruz bu kelimelerle anlatılamayacak kadar güzel adada. Taşlar topluyoruz, adayı keşfediyoruz, makinayı otomatiğe alıp zıplayan fotoğraflarımızı çekiyoruz gün batımında. Son gece bir sürpriz bekliyor bizi. Sahilde akşam yemeği hazırlanmış. Kumsalı kalp şeklinde oyarak mumlar koymuşlar, uzaktan ışıl ışıl parlayan 3 kalp görüyorsunuz sahile giderken. Masalar bu kalplerin ortasına yerleştirilmiş. Yemekler özenle seçilmiş pavuryalardan ve deniz ürünleriyle hoşlaşmayan benim için hazırlanmış özel yemeklerden oluşuyor. İtalyan hanımla konuşup teşekkürlerimizi sunarken “bizi unutmayın sizin için özel bir şey yapalım istedik” diyor. Asla unutamayacağımız bu harika adadan ertesi gün Serengeti’de safari için yola çıkmak üzere ayrılıyor havaalanına gidiyoruz. Uzunda bir listemiz var.. Aslan görelim, çita görelim, su aygırı görelim, zürafa da olsun, filler filler de olsun uzuyor gidiyor bu liste hava da yağmurlu bizi gezdiren rehperimiz yüzümüze komik komik bakıp “if you are lucky” diyor. En güzeli de safari sonunda gerçekten listelediğimiz tüm hayvanları görmemiz oluyor pek şanslıyız.

19 Ocak 2011 Çarşamba

Balinayla Meditasyon


Hayatımın en heyecanlı anlarından biri.. Anthony Robbins’in eğitiminden sonra Surf Adası olarak bilinen Taveuni Island’a gittik. Bu ada ile ilgili bir çok surf videosuna rastlayabilirsiniz surf severlerdenseniz. Yeryüzünde şimdiye kadar gördüğüm en güzel resort olan Teveuni Island Resort’ta kaldık. Bu resort Yeni Zellanda’lı bir aile tarafından 15 yıl önce kurulmuş. Sahipleri işin hala başında. Hizmet ve yemekler harika. Bence balayı için gidilebilecek dünyadaki en güzel yerler listesinde top 10’de. Okyanusun üstünde muhteşem bir manzara kendinize ait bir malikane, açık hava duşu ve duş alırken manzaranın tadını çıkarma lüksünü sunuyor. Odanıza kahvaltı getiriyorlar isterseniz okyanusa masa attırıp yemek yiyebiliyorsunuz ve daha ilginci Fiji’de yiyip yiyebileceğiniz en lezzetli yemekler burada, Hard Rock cafe’den sonra diyelim.

Bu kısa resort tanıtımından sonra hayatım boyunca unutmayacağım o muhteşem günü anlatmak istiyorum. Resort’un sahipleri güneş doğduğunda bu gün neler kaçırdığınızı bilemezsiniz diye başladılar söze. Sabah 4’te kalkmışlar ve yavrusu ile geçiş yapan bir balinayı izlemişler. Bu bölgede su sıcaklığı iyi olduğu için balinalar doğumu burada yapıp yavru balina kendi kendine yaşayabilecek duruma gelene kadar bu bölgede kalıyorlarmış. İçim geçti çok üzüldüm göremediğim için, üzülme dediler yarın 4’te kalkarsan belki görürsün. Kalktım bekledim bekledim ne gelen var ne giden..

O gün de okyanusun ortasına botla gidip dev dalgalarla surf yapmayı deneyeceğiz. Nefis kahvaltıdan sonra bota bindik. Biraz açıldık ne görelim çok uzakta balina. Ben tutturdum yaklaşalım diye hayatımın fırsatı bu kaçırır mıyım. 200 metreden fazla yaklaşamayız tehlikeli olur dedi yerli adam. Ok gittik gittik sonra balina yavrusuyla daldı. Yeni doğmuş balinalar 5 dakikadan fazla su altında kalamazlarmış. Yetişkinlerde bu 1 saati bulabiliyor. İyi güzel 5 dk bekleriz derken 7 dakika oldu ve balina yavrusu ile beraber bizim botun tam yanından çıktı. Yerliler bir panik oldu motoru çalıştırıp gitme telaşında. Hayatlarında hiçbir zaman bir balinaya bu kadar yaklaşmamışlar. Durun dedim o bize zarar vermez ki.. Anne balina bot tarafında yavrusunu diğer tarafta tutuyor gözlerim doldu. Annelik böyle bir şey işte.. Her zaman yavrunuzu koruma dürtüsüylesiniz.

Bota uzandım Tanrı’ya bana bu güzelliği bu kadar yakından görme fırsatı yaşattığı için sonsuz şükrettim. Ve anın tadını çıkarmaya başladım. İşte zamanın durduğu an. Tonlarca kilo ağırlığıyla, etrafa yaydığı muhteşem saf enerji dalgasıyla, tüm heybeti ve minik yavrusu ile görmek için deliye döndüğüm balina karşımda duruyor. Nefes alışlarını duyuyorum. Kafasındaki delikten su püskürtüyor. Nefes alıyor, yanımızda ! Bizi görmeye gelmiş. Ne kadar çok istediğimizi hissetmiş olmalı evet hissetmiş. Bu bir 15- 20 dakika kadar sürdü, hiç bitmesin istediğiniz anlar vardır ya işte bu onlardan biri. Tam bir BİR OLMA HALİ yaşıyorsunuz. Biz balinayız, balina biz aslında hepimiz BİRİZ.

Kore’deki Canlarım


Vancouver'dan döneli 6 ay oldu. Geceli günlüzlü onlarca anı paylaştığım biricik arkadaşlarımı nihayet gidip görebildik. Fiji'ye gidiş yolunda 1 gece kaldık dönerken de 2 gece ilaç gibi geldi.
Seoul harika bir şehir. Hani akrabalarınız için kan çekiyor denir ya aynısı bana Kore'li arkadaşlarımda oluyor. Türkiye'ye döndüğümüzden beri hepsini çok ama çok özledim de şu Kore'liler başka.

En yakın arkadaşım Joo Yang (Çu Yang). Vancouver'a ilk gittiğimde Uluslararası İş Kültürleri dersini birlikte almıştık. İyi ki almışız ! Harika bir kız, eski bir ruh, müthiş bir can yoldaşı. Acemilik zamanlarımda bana o güzel şehri karış karış gezdirmişti. Hatta sonraları bir turizm şirketinde şehir turları düzenleyerek rehperlik yapmaya başladı. Kanada'da Turizm ile ilgili bir iş girdiğinizde o şehirdeki tüm turistik yerleri ücretsiz olarak yanınızda bir kişi ile birlikte gezebilmeniz için bir kart verirler. Listedeki her yere gitmeniz zorunludur. Ziyeret ettiğiniz her yere girişte size bir soru sorarlar o soruyu bulabilmek için karış karış her bilgiyi okumanız her şeyi iyice gözlemlemeniz gerekir. Çu Yang beni davet etmişti bu keyifli geziye. Öğrenciyken ücret ödemeden Vancouver'ın en güzel yerlerini görmek harikaydı. Yessssss dersiniz ya öyle bir şey işte ! Çok ama çok eğlenip, bir o kadar da yorulmuştuk. Ne çok fotoğraf çektik anlatamam. İşte bu harika insan da dahil olmak üzere toplamda 4 arkadaşımı gördüm Seoul'da ve muhteşem iki gece geçirdik.

İlk gece Young ile buluştuk. Ben Fiji'ye giderken.. Çok heyecanlıydı. Vancouver'dan yeni dönmüş iş görüşmeleri yapıyordu. Bir tanesinden çok umutluydu. Dönerken buluştuğumuzda yaklaşık 10 gün sonra işi almıştı bile! İş çıkışında şık takımı ile gelmişti buluşmaya. Tarihin en güzel etinin tadına o gece baktım. Egzotik bir yaprağa sarıp yiyorlar. Akşam yemeği tüm gece sürüyor. Öncesinde sonrasında masayı hiç boş bırakmıyor hizmet sever Kore'li garsonlar. Deli gibi et yememe rağmen harika bir uyku çektim o gece et hiç dokunmadı ilginç..Yemekten sonra şehrin ortasından akan nehire gittik. Kore'nin üstün teknolojisi ile ışıklandırılmış sağlı sollu yürüme yoluyla inanılmaz bir nehir. Nehir kenarında resim sergisi var. Aşıklar yanyana oturmuş ayaklarını suya sokuyorlar. Unutmadan Kore'liler müthiş kibar insanlar, nezakette, saygıda üstlerine yok. Ben de bundan nasibimi aldım tabii. Sonra güzel bir caddeleri var üstünde bir çok turistik ürün satılıyor oraya gittik. Ne görelim bildiğimiz Dövme Maraş Dondurmacısı. Sokakta şov yapıyor kibar Kore'lilere külahı veriyor çekiyor veriyor çekiyor. Çok hoştu. Kolay gelsin diye bağırdım. Eyvallah dedi..Hayranım girişimci Türk ruhuna! Sokakta son derece kaliteli Kore yapımı topuklu ayakkabılar satılıyor imalatçısından çok uygun fiyatlara hemde bayanlara duyurulur.

Cadılar Bayramında Hawaii


Aloha Aloha Aloha ( Merhaba )

Hawaii’yi filmlerden bilirim. Güzel ve yakışıklı çift balayılarında Hawaii’ye giderler gelir gelmez onları yumuşak ezgilerle dans eden ve boyunlarına çiçek takan yerliler karşılar. Oh hayali bile güzel. Vancouver’da yaşadığımız dönemde Hawaii’ye gitme fırsatımız oldu. Sadece 5 saatlik bir uçuşla Şubat ayının ortasında vardık Hawaii’ye. Cadılar Bayramı’nda! Kazaklar, montlar üstümüzde bir indik alana gözlerimiz büyüdü havanın sıcaklığı kan basıncımızı değiştirdi. Bir komik olduk sonra ilk şoku atlatınca sevinçten zıplamaya başladık. Bizi dans eden, boynumuzu çiçek takan yerliler karşılamadı ama o yüzüme çarpan sıcak hava her şeye değerdi şubat ortasında Kanada’dan sonra.

Şimdi uçağa dönelim. Benim ilk Cadılar Bayramım olacak bu ama kıyafetim yok kara kara düşünüyorum. Kanadalı 3 kunguz kılığında kız vardı uçakta. Cadılar Bayramını bir gün öncesinden yaşayan. Uçakta sunulan içkileri içtiktçe içtiler kahkahaları yankılanıp durdu. Kalktım biraz yürüyeyim dedim. Koridorda hosteslerle sohpede başladık. Ordaki hostesler bir sıcak bir komik, hiç ciddi olma çabaları yok basıp espriyi yüksek sesle gülüyorlar. Biz hostesle kaptırmış giderken kuzgun kızlardan biri geldi sonra ikinci üçüncü derken, diğer hostesler de geldi. Konu benim Cadılar Bayramında ne giyeceğim. Bir tanesi çok geç kaldın şimdi her şey bitmiştir dedi, diğeri elindekileri değerlendir,çılgın bir makyaj yap dedi. Kuzgunlar sen de kuzgun ol birlikte giyelim bu kıyafeti dedi dediler de dediler. Güzeldi velhasıl muhabbet.

Maui’ye geceyarısı vardık. Otele varınca kazaklar çıktı mayolar giyildi ve cüp denize! İşin ilginç yanı gece yarısında bile okyanus muhteşem. Sahilde yürüyenler.. muhteşem kumlar... Sabah oldu koşa koşa kıyafet aramaya gittim. O da nesi işte bir mağazada şerif kıyafeti bulduk hemen aldık. Artık kafam rahat kıyafetimde var güzelce gezebilirim. Maui merkezde Bubba Gump Shrimp Company var yolunuz düşerse muhakkak gidin. Tom Hanks’in meşhur filmi Forrest Gump’tan esinlenerek shrimp restoranları zinciri açmışlar pek de güzel olmuş. Her yer de filmden karaler var. Garsonlarda filme uygun giyiniyor garson çağırmanız gerekince masadaki GO FOREST tablasını açıyorsunuz bir şeye ihtiyacınız yoksa STOP FOREST’ı. Deniz ürünleri sevmeyen ben bile deli gibi yemek yedim. Sonrasında ilk kullandığım araba olan kırmızı Jeep kiraladık son model pırıl pırıl… Araba kullanmayan ben kendimi atmosfere kapılıp,tropikal çiçekler, radyoda Hawaii müzikleri, tepede güneş, bembeyaz kumsallar eşliğinde ilk pratiklerimi yaptım.

Maui Hawaii'nin ikinci büyük adası. Surf severler için bir cennet ve aktif bir yanardağı var. Lahaina'da kaldık biz. Maui adası insan vucudu şeklinde haritadan bakınca. Lahaina da kafatasında yer alıyor. Biraz ilerde dünyaca ünlü profesyonel surfçülerin surf yaptıkları bir koy var. Küçücük boardlarıyla 10 metreye yakın dalgalarla surf yapıyorlar. Onları izlemek bile nefes kesici..Sadece izlemekle kalmayıp 2 gün de surf dersi aldık dünya tatlısı bir çocuktan. Surf hocamız 20 yaşlarında Hawaii'deki en küçük adalardan birinde doğmuş sonra Maui'ye taşınmışlar. Bizim için sadece kafa dinleme ve surf yapma yeri olan Maui O'nun için çok büyük ve kalabalık bir yer. Ailesi Amerikalı olmasına rağmen doğduğundan beri hiç Hawaii'den başka bir yere gitmemiş Maui'yi büyük bulması bundan olsa gerek. İstanbul'a gelse çocukcağız yaşayacağı şaşkınlığını hayal bile edemiyorum..

Kitsilano’nun Islak Sincapları


Vancouver’a ilk gelişimde uykusuz ama mutlu, o şirin ışıklı eve ilk girişimde müthiş bir heyecan kaplamıştı beni. Sabahın ilk ışıkları yüzüme vurduğunda araba, korna, insan sesi yerine daha önce hiç duymadığım kuş cıvıltılarını duymak, bu da nesi ben nerdeyim diye uyanıp, ayak ucumda heybetli çam ağacını görmek muhteşemdi. Bir an inanamadım dünyada olduğuma. Biraz daha dikkatle bakmaya başladığım çam ağacında gezinen küçük sincap kardeşlerimiz, rüyamsı kuyruklarıyla cennettesin sen diyordu adeta. Sonraları kahvaltılarımızı, ağacın balkonundan taşan dallarından balkona süzülen sincaplarla yapmaya başladık. Sincapların yeri başkadır benim için. Ben en çok kuyruklarını ve hızlı hızlı sağa sola bakışlarını severim. Sıkça yağmur yağan Vancouver’da, kuyrukları ıslanır sincapçıkların pek komik olurlar yağmurda bu onları iki kat sevimli yapar.

Biz Vancouver'da Kitsilano’da yaşadık. Kitsilano Vancouver şehir merkezine 15-20 dk bisiklet sürme mesafesinde şirin mi şirin bir semttir. Daha çok gençlerin, Kits Beach severlerin, entellektüellerin oturduğu bir bölge. Okyanus suyu ile dolu, tuzlu, sıcak , okyanusun hemen yanında olan görkemli havuzuyla meşhurdur. Kanada’nın en güzel en ılımlı iklimi Vancouver’dadır. Kışın dahi sweatshirtle dolaşabileceğiniz Vancouver’ın, outdoor spor seven Kanadalıların gözde şehri olması bundandır.

Yaklaşık bir yıldır oturduğumuz evimiz Kitsilano’nun en sevdiğim sokağı olan Vine Street’te, okyanusa iki blok yürüme mesafesindeydi. Sokağımızın bitimindeki dev havuzda frizbi oynayıp, çığlık çığlığa bağırmak, olimpiyat yüzücülerinin temposunda sağ kulvarda yüzmek yerine, solda çocuk havuzunda yüzmüşlüğüm vardır. Kits Beach’in tadına yazları doyulmaz. Spor sever Kanadalı hemşerilerimiz peşi sıra 15 voleybol filesi gerip, kendilerinden geçene kadar voleybol oynar, köpeklerini direklere bağlarlar. Topun peşinde kumlarda yuvarlanan sahiplerine ulaşabilmek için direklerin etrafında pervane olan sevimli köpekler tasmalarının iplerini gemici düğümü yapar. Ciddi bir Asyalı nüfusuna sahiptir şehir. Hafta sonları sahillerdeki piknik masalarına akın eden 30-40 kişilik Çinli grupları bu gerçeği iyice hissettirir. Barbekü yapan, top oynayan ‘’-heya,-heyo’’ diye bağıran Asyalı kardeşlerimizi banklarda oturup izlemekte pek güzeldir. Sevdiğiniz insanla birlikte yemek yapıp, onları güzel kaplara yerleştirip sepetinizi kaptığınız gibi sahile gidip termoslarınızdan earl grey çayınızı yudumlamanızın keyfi tarifsizdir. Çok severim ben gün batımlarını. Gökyüzünün pembeler, morlar, turuncular giymesi huzur verir bana.